26 Nisan 2017 Çarşamba

SABIR ACIDIR MEYVESİ TATLIDIR

                Bir öğretmen düşünün her akşam öğrencisi montunun fermuarını kapatamıyor ve her akşam öğrencisinin fermuarını kapatıyor hiç söylenmeden ve yakınmadan yapıyor bunu. Bu ilgi sadece montun fermuarıyla sınırlı kalmıyor elbette. Ya çürük olan kalemin ucunu açacak açmazsa ne yapacak. Elbette öğretmen çakı bıçağıyla açıyor kalemin ucunu gene hiç yakınmadan. Bu bahsettiklerim devede kulak kalır öğretmenin öğrencisi için sabır göstererek yaptığı davranışlara.
                Eğitimin vazgeçilmez unsurudur sabır. Sabırla öğrenir öğrenciler. Sabırla dersin sonun gelmesini beklerler. Sabırla kendilerine verilen görevi yerine getirmeye çalışırlar. Öğretmenler de sabırla ders anlatırlar öğrencilerine. Öğrencilerin şikayetleri ve sorunları olursa sabırla dinlerler. Bence öğretmenin olmazsa olmazıdır sabır. Çünkü bir öğrenci demir gibi zamanla ve eğitimle dövülerek şekillenir. Ne kadar emek harcarsan o kadar güzel bir çelik üretirsin. Paslanmayacak ve işledikçe ışıldayacaktır.
                Bizler insan olarak hayatta karşılaştığımız birçok olay karşısında sabır gösteririz.  Evimizde, işimizde çeşitli sorunlarla karşılaşırız ve üstesinden gelmek için çaba harcarız. Okulda öğrencilerin her biri bir bireydir ve kendilerince sorunları vardır. Bu sorunları çözme işi de okulda öğretmene düşmektedir. Öğretmen bazen her öğrenciyi dinlemek zorunda kalabilir ve bu büyük bir hoşgörü ve sabır gerektirecektir. Öğretmenin gösterdiği bu sabrı bazen anne baba bile kendi çocuğuna gösterememektedir.
                İlk okuma- yazma dersinde özellikle en önemli unsurdur sabır. Öğrencilerin okuma yazmayı öğrenmeleri için emek harcamak ve emeğinin karşılığını almayı beklemek. Yazılan yamuk yumuk yazıların düzelmesini beklemek ve düzeltmek için çaba harcamak. Sadece öğretmene düşmez burada görev evde anne ve babaya, okulda öğretmene ve öğrenciye düşer sabırla çalışmak.
                Eğitimde sabır sadece öğretmenin gösterdiği bir duygu değildir. Anne baba da özellikle çocuklarının büyümesini ve geçtiği eğitim evrelerini sabırla takip etmektedir. Veliler,  çocuklarının eğitim hayatlarını bir iple kazak dokur gibi sabırla izlemekte ve çocuklarına destek olmaktadırlar. Özellikle eğitim öğrenciye yapılan bir yatırımdır ve onun karşılığını altın veya dövize yaptığın yatırım gibi hemen alamazsın. Beklemeli ve sonucu görmelisin. İnsan yetiştirmek de bunu gerektirir. İnsanların gelişimini izlemek ve emeklerini karşılığını almak uzun ve zorlu bir yoldur. Bu yolda tökezlediğin zamanlarda olacaktır ya da hızlı koşarak geçtiğin patikalar. Sabır anahtarı devreye girmektedir burada.
                Sabır acıdır ve meyvesi tatlıdır. Ne kadar sabırlı davranırsan o kadar yüksek verim alabilirsin eğitimden. Eğitim ağacındaki öğrenci meyveleri olgunlaştıkça daha da tatlanacak ve sabırla suladığın için yorulacaksın sen öğretmenim. Vakti gelip de dalından düştükleri zaman sabır gösterdiğin eğitimli bireyler tadından yenmeyecek meyve gibi olacaktır.

17 Nisan 2017 Pazartesi

ÖĞRETMEN VE VELİ ARASINDA KALAN ÖĞRENCİ

                Eğitim hayatı boyunca babası veli toplantısına saysan iki kere gelmiş olan biri olarak bugün sizlere bir şeyler karalamak istedim. Hep deriz eğitimin olmazsa olmazı öğretmen,öğrenci ve veli diye. Bunlardan birinde eksik bir yanın bulunması eğitimde aksaklıklar olacağına işarettir. Eğitim, bu üç etmenin birleşmesi ve iyi bir ilişki içinde olmasıyla kaliteli bir hal alacaktır.
                Eğitim sistemimizce yarışa sokulan değerli öğrencilerimiz okul ve aile arasında mekik dokumaktadırlar. Okulun vermek istediği eğitimi aile kabul etmezse, ailenin kabul ettiğini okul uygulamazsa öğrenci hep muallakta kalacaktır. Okul hayatın kendisidir felsefesini uygulamaya çalıştığını belirten eğitim sistemimiz öğrencileri hayat hazırlarken sanırım ailelerini es geçiyor. Velisinden bihaber olan öğretmenlerimiz ile öğretmenini tanımayan velilerimiz var hala.Son dönemlerde veli ziyareti adı altında öğretmenin ve velilerin kaynaşması, öğretmenlerin öğrencilerin aileleriyle tanışması, onların durumlarını gözlemlemesi ve ekonomik durumlarından haberdar olması için çalışmalar yapılmaktadır. Bu güzel bir uygulamadır fakat bu uygulama çoğu yerde su üstünde kalmaktadır ve gerektiği kadar önem verilmemektedir. Bir öğretmenin velisini tanımama ve haberi olmama gibi bir lüksü yoktur. Bir velinin de öğrencisinin durumunu bilmeme, ilgilenmeme ve sorunlarına yardımcı olmama gibi bir lüksü yoktur.
                Yoğun tempo içerisinde olan öğrenci eğer bu yükü taşırken velisinden ve öğretmeninden yardım alamazsa tökezleyecektir. Evinde çalışma odasını bırak, çalışma masası bulunmayan birçok öğrenci vardır. Ailelerinin bu konuda öğrencilere ders çalışabileceği ortamlar yaratması gerekmektedir. Eğer öğrenci çalışma yapması gereken ilk adım olan uygun ortamı göremezse, isteksiz ve ilgisiz olacaktır. Velilerin öğretmenle bu gibi konuları sürekli konuşup takım çalışması halinde olması gerekir. Tabiri caizse velilerin öğretmenin peşinde koşup çocukları için ilgi beklemesi gerekirken, öğretmenler velilere çocuklarıyla ilgilensinler diye yalvarır hale geldiler. Öğrenci ve veli arasında hep öğretmen oldu ve öğretmenler çocuğunu tam anlamıyla tanımayan veli ile öğrencileri arasında bir köprü konumunu aldı.
                Son zamanlarda  veliler öğrenci ile ilgili olumsuz bir durum gözleyince suçu öğretmene atmaya başladılar. Bunda eğitim sisteminin öğrenciyi ön plana alıp öğretmeni birçok yönden zan altında bırakması etkili oldu. Düşük not alınca hocam neden düşük not aldı diyen veliler, iyi not alınca benim çocuğum başardı diyen veliler gibi buna birçok örnek gösterebiliriz. Okulda çocuğu kavga edince suçlu olan gene öğretmen oldu. Çocuk düşüp bir yerini yaralayınca ilgilenmeyen gene öğretmen oldu. Bunun nedeni öğretmeni iyi tanımayan velilerdir. Bilinçsiz veliler öğretmeni çocuğuyla ilgilenmeyen ve art niyetli olarak görürse suçu hep öğretmende bulurlar. Bu yüzden veli öğretmen ilişkilerinin de seviyeli ve kararında olması gerekmektedir.
                Öğrencilerin yapması gereken işleri veliler yapmaya başladı. Veliler öğrencilerinden haberdar olmadıkları için, görevi kendileri yapınca çocuğun öğrenebildiğini sanmaya başladılar. Öğrenciler eskiden kıymetsiz gibi görünüyordu şimdi de aşırı değerli. Çocuğum bunalmasın ve  zorlanmasın diye veliler yapar oldu ev görevlerini. Çocuğunu okula getirip götürmeyi bile marifet sayan ve ilgili veli olduklarını düşünen veli yapısı oluşmaya başladı. Veli sadece bir sorun olursa okula uğrama ihtiyacı duyan bir birey değildir. Veli çocuğunu takibini düzenli yapan ve çocuğuyla her konuda ilgilenen bireydir. Zaten öğretmen velisi ne kadar ilgilenirse öğrencide meydana gelen değişimleri gözlemler ve bunu velisine aktarır.

                Son olarak öğretmen de velileri ile ilişkilerini tarafsız ve herkese eşit davranacak şekilde düzenlemelidir. Bazı veliler öğretmene fazla değer vererek çocuğuyla daha fazla ilgilenmesini isteyebilmektedir. Adil bir öğretmen velisiyle arkadaşım diye veya tam tersi kavgalıyım diye onun çocuğuna diğerlerine davrandığından daha fazla ya da daha az ilgi göstermemelidir. Fakat velilerin öğrencileri ile ilgilenmesi her öğretmenin hoşuna gitmektedir. Siz veliler çocuğunuzu kendiniz ve öğretmen arasında bir pinpon topu gibi oradan oraya savurmayın. Öğrencilerinizin ilgi ve ihtiyaçları ile ilgilenin. Çünkü bir öğretmen iyi tanıyamadığı her öğrenciye aynı ilgiyi gösteremeyecektir. Öğretmenin öğrencinizi daha iyi tanımasını sağlayın. Öğrencinin ihtiyaçlarını ve beklentileri öğretmeninize belirtin ve öğretmenlerle ilişkinizi seviyeli tutun ve yeteri kadar geliştirmeye özen gösterin. Yavrularımız bizim geleceğimizdir. Geleceğimizi de hep beraber el ele kuracağız.

12 Nisan 2017 Çarşamba

ÖĞRETMEN ALIMINDA MÜLAKATIN İŞLEVİ

Mülakat, iş yaşamında insanların bir işe uygunluğunu görüşme yoluyla  ölçmeye yarayan bir seçme yöntemidir. Türkiye’ de özellikle özel sektörün uyguladığı bu yöntem, yurtdışında iş hayatının her alanında işe alımlarda uygulanmaktadır. İnsanların kendini ifade etme becerilerini, anlama, anlatma ve konuşma becerilerini ölçmek için idealdir. Kişinin birçok yönü işe uygunluğu açısından sınanabilir mülakat sistemiyle.
Türkiye’ de son zamanlarda pek çok tepki çekti mülakatın öğretmen alımında uygulanması. İnsanlar mülakat şartı gelmesinden yakınıyor çünkü pilot uygulaması yapılmadı ve hemen uygulanmaya konuldu. Ülkemizde insanların birbirlerine güveni olmadığı için öğretmen alımında mülakat sistemi uygulanırken sıkıntılar çıkacağından bahsedildi. Geleceğinizi emanet edeceğiniz nesillere eğitim verecek olan öğretmenin mülakata tabi olması neden bu kadar büyük tepki çekti? Bunun nedenlerini öğrencilerin bir stresi daha kaldırmak istememelerine de bağlayabiliriz. Çünkü üniversite bitirip, KPSS’ ye girip yeterli sıralamaya girip, tekrar bir de mülakat için hazırlanmak çok zorlu ve meşakkatli bir süreç. İkinci olarak insanlar mülakat komisyonunda bağlantısı olan kişilerin sınavdan düşük not alsalar bile emeğiyle sınavdan yüksek puan alanları geçeceğini düşünüyorlar. Bu yüzden tepeden düşer gibi gelen mülakat sistemi çok tepkilere neden oldu ve hala olmakta.
Acaba mülakat sistemi üniversiteye alım zamanı yapılsa ve insanlar yetenekleri ve ilgileri doğrultusunda başarılı olabilecekleri alanları seçebilse daha iyi olmaz mıydı? Mülakatlara kriterler konulsa ve insanlar başarılı olabilecekleri alanlarda ilerleme fırsatı bulurlar ve daha faydalı işler yapabilirler. Güzel Sanatlar Fakültesinde ve Spor Yüksek Okullarında mülakat benzeri yetenekleri ölçen sınavlar yapılmakta ve eğer kişiler yetenekli ve başarılılarsa okullara kabul edilmekteler. Öğretmenlik mesleği için de gerekli olan düşündüğünü anlatabilme, düzgün konuşabilme, sabırlı olabilme gibi yetenekler en başında üniversiteye girişte yapılsa daha yeterlilik sahibi öğretmenler yetişebilir. Öğretmen adaylarının üniversitede de bir takım yeterlilikler kazanacağı kaçınılmaz bir gerçektir fakat öğretmenliğe yatkın kişileri tam anlamıyla seçip üniversitede gelişimlerini sağlamak daha mantıklı olacaktır.
Mülakat büyük bir hazırlık gerektirir hem komisyondaki kişilerin seçim aşaması için hem de mülakata girecek olan adaylar için. Komisyonun alanında uzman kişilerden ve mutlaka psikoloji uzmanından oluşması gerekir. Psikoloji öğretmenlik mesleği açısından önemlidir. Çünkü insanla uğraşan bir meslektir öğretmenlik. Ergen ve çocuk psikolojisinden anlayabilmelidir öğretmen. KPSS ile sadece bilgi ve zekâsını ölçebilirsin öğretmenin fakat öğretmenlik için gereken diğer özelliklerini ölçmemiz mümkün değildir. O yüzden mülakat bu konuda gereklidir.
Bir öğretmenin zeki ve çözüm odaklı olması gerekir. Bu özellikleri ölçmek sadece okuduğunu anlamaya ve bilgiye dayalı bir sınavla gerçekleşmesi zordur. İlgileri, davranışları ve düşüncelerinin de bilinmesi gerekir. Bu zorunluluklar da mülakatın gerekli olduğu göstermektedir. Fakat şuan öğretmen alımında mülakatın her öğretmenin 15 dakika süresi olacak şekilde uygulanması ve oldu bittiye getirilmesi yanlıştır. Gerektiği gibi ince eleyip sık dokunarak ve her kesin eşit ve adil bir şekilde sınandığı bir mülakat sistemi gerekmektedir.
Öğretmenlik mesleği hafife alınacak bir meslek değildir. Kendini yetiştirmiş ve gerçekten öğretmenliğe ilgisi olan kişilerin seçilmesi gerekmektedir. Adaletli bir mülakat sistemi ihtiyacımız olan sınama durumudur ve gereklidir. Hakkıyla ve gereği gibi yapılan bir mülakat sistemi,  sadece sınavla yapılan işe alım sisteminden daha faydalıdır. Fakat ülkemizde tek başına mülakat şuan için yeterli değildir. Yazılı sınavdan belirli puan almış kişilerin bir de mülakata girip oradan yeterli puan alması daha adaletli görülmektedir. İlerleyen süreçlerde mülakat sistemi profesyonelce uygulanmaya başladığı zaman belki de sınava girmeden direkt eğitim fakültesi veya pedagojik formasyon alan öğretmen adaylarının sadece mülakata girip işe alınması da gerçekleşebilir. Çünkü eğitim fakültesini bitiren bir kişi öğretmen olmaya hak kazanmıştır. Ya eğitim fakülteleri iyice denetlenmeli ve herkesi mezun olmasına izin verilmemeli ya da mülakatsız öğrenci alımı yapılmamalıdır fakültelere.

5 Nisan 2017 Çarşamba

ÇALIŞMAK SADECE TERLEMEK MİDİR?

Son zamanlarda öğretmenler çalışmıyor diye bir algı oluştu. Girdiği ders saati az olduğu için çalışmıyor diye düşünülüyor öğretmenler.  Öğretmenler kendilerinden isteneni eksik mi yaptılar da çalışmıyor ilan edildiler. Neden öğretmenlerin yaptığı iş küçümsendi?  Çalışmak sadece işin uzun sürmesi midir? İnşaatta usta çalışır sonucunda ev oluşur. Tarlada çiftçi çalışır sonucunda ürün oluşur. Ne kadar çok ürün elde edilmişse o kadar çok çalışmış deriz çiftçi için. Fakat öğretmenin çalıştığını veya çalışmadığını sadece girdiği ders saatine göre değerlendirmek çok yanlıştır. Öğretmenin işini sadece okulla sınırlandırmak yanlıştır çünkü öğretmenin diğer mesleklerde olduğu gibi eve iş götürmeme gibi bir lüksü yoktur.
Öğretmenlerin çalışmıyor görünmesi mevcut sistemin eksikliği mi yoksa öğretmenlerin kendi eksikliği mi? Belki de değerlendirme yaparken ilk sormamız gereken soru budur. Eğitim sisteminin de öğretmenlere kendilerini geliştirmelerini ve daha etkin olmalarını sağlamak için koşullar öne sürmesi ve eğitilmelerini sağlaması gerekmektedir. Kendini geliştirmeyen öğretmen çağdaşlarından geri kalır ve çalıştığını varsayarak iş yaşamına devam eder. Bu durum da öğretmeni, kendini yenilemediği için yeteri kadar çalışmıyor gösterecektir. Yeni eğitim yaklaşımları öğretmeni daha fazla düşünmeye, aklını ve becerilerini pratik olarak kullanmaya teşvik eden bir sistemi getirmiştir. Derse hazırlıklı gitmeden etkin ve anlamlı bir ders işlemek mümkün değildir. Öğretmenin dersi iyi bir şekilde planlaması ve öğrencileri yönlendirmesi gerekmektedir. Öğretmenin gelişigüzel ders işlemesi diye bir durum söz konusu olmamalıdır.
Okul çıkışı,  ben bugün hazırlığımı iyi yaptım ve birçok etkinlik yaptık diyen öğretmen dersin her dakikasının hakkını vermiş demektir. Çalışmayı sadece zamanla değil verimli nasıl çalışılır sorusuyla ölçebiliriz. Kulvarları farklı olan işleri aynı kriterlerle değerlendirmek ve kıyaslamak anlamlı olmaz. Günde 8 saat çalışan bir memurla günde 6 saat derse yapan bir öğretmenin kıyaslanması doğru değildir. Memurun her dakika iş yoğunluğu olmayacaktır fakat öğretmen öğrencisiyle her dakika ilgilenmek zorundadır. Çünkü eğitim işi insanların etkileşim içinde olduğu bir iştir. Diğer iş kollarıyla öğretmenlerin kıyaslanması bu bakımdan doğru değildir.
Bana göre öğretmenlerin eksiği ise kendilerini geliştirmemeleri ve yenilikleri takip etmemeleridir. Bu yüzden eğitim sistemine öğretmenleri teşvik edici bir sistem eklenmelidir. Öğretmenler kendilerini geliştirmeye çalışıp çalışmamalarına göre ve öğrencilere sağladıkları katkıya göre de değerlendirilmelidir. Dünyanın birçok ülkesinde öğretmenler sürekli hizmet içi eğitimler almakta hatta yüksek lisans yapmayan öğretmenlerin sözleşmeleri feshedilmektedir. Eğitimden kalite almak, kendini yenilemekle ve işbirliği içinde çalışmakla mümkün olmaktadır. Öğretmenler eğitimin sürekli yenilenen ve gelişen bir olgu olduğunu unutmamalıdır.

Öğretmenler acaba neden kendilerini geliştirmek ve daha etkin bir öğretmen olmak için çaba harcamıyor? Öğretmenlik mesleğine verilen değerin azalması nedeniyle öğretmenler de artık kendi mesleklerine verdikleri değeri düşürmeye başladı. Ekonomik olarak iyileştirme yapılmayan öğretmenlik mesleği bir kariyer mesleği olma halinden çıkıp, yeterli maaş ve saatleri belli olan bir meslek haline geldi. Özveri ve emek harcamak bazı öğretmenlere zor gelmeye başladı. Öğretmenliğin kutsallığı da buradan gelmiyor mu? Yani öğretmenin vicdan muhasebesi yaptığı ve öğrencileri kendi evlatları gibi gördüğü bir meslek. Mesleğine ne kadar saygı duyarsan başkaları da o kadar saygı duyar. Öğretmenlik mesleği gibi eki çağlardan günümüze süregelmiş bir mesleği yapıyorsak, sürekli kendimizi geliştirmeli, plan ve programımızı iyi şekilde yapmamız gerekmektedir. Hizmet içi eğitimlere katılmalı ve gelişen yeniliklerden haberdar olmamız gerekmektedir. Bu şekilde etkin ve çalışkan bir öğretmen olabiliriz. Çünkü, sadece ders saatini doldurup yoruldum demekle çalışkanlık olmaz.