Köyde yaşıyordum o zamanlar. Babam,
abinle yarın git okula kayıt ol dediğinde şaşırmıştım ve çok heyecanlanmıştım. Abime
imrenirdim hep okula gidiyor diye. O
gece hiç sabah olmak bilmedi. Okul yaklaşık 1 km uzaktı evimize. Yürüyerek
gittik abimle. Okulun kapısından girince uzun boylu ve güler yüzlü, bıyıklı biri karşıladı bizi. Abimi tanıyordu. Abim, öğretmene kayıt yapmaya geldiğimizi söyledi. Öğretmen bana dönüp gülümseyerek:
- - Senin pantolonun çok güzel. Benimkini sana
vereyim, seninkini bana ver, demişti.
Ben de:
- - Senin pantolonun bana olmaz benimki sana
olmaz, demiştim. Orada bulunan masanın üstündeki dosyaya bir şeyler yazıp bizi
eve göndermişti.
Akşam olunca babamdan öğrendim,
beni okula kayıt etmişler. Babamın dediğine göre yaşım küçük olmasına rağmen,
akıllı olduğumu düşündüğü için kaydetmişti beni okula öğretmen. O gün
öğretmenimle tanıştığım gündü. Öğretmenlik mesleğini sevdiren insandı bana. Şimdi
ise onun yerinde ben varım ve bir binayı aydınlatmaya çalışan mum ışığıyım.
Öğretmenim ve yollarını aydınlatmaya çalışıyorum ışığımla bir köyde yaşayan minik
kalplerin. Acaba hafızalarına kazırlar
mı beni, benim öğretmenimi kazıdığım kadar?
Öğretmenlikten bahsetmek istiyorum biraz da. Öğretmenliği,
görev yapacağın okulunu gördüğü anda
başlayan ve her geçen gün artan tecrübelerinle, eline bırakılmış, bilgiye aç ve
merak eden öğrencilere hayatı tanıtmak, insanlığı öğrenmelerine yardımcı olmak
diye tanımlayabilirim. Yıllarca ekersin tarlaya fidanlarını ve beklersin.
Bilgiyle ve sevgiyle sularsın, hayatta karşılaşacakları zorluklara
dayanabilsinler diye destek olursun ve sonra meyvelerini toplarsın. Sabır
işidir öğretmenlik, ürününü hemen
alamazsın tarladan. Uzun vadeli yatırımdır eğitime yapılan yatırım. Ama hep kazandırır
ve kazancını göremese de öğretmen yeni fidanlar yetiştirmek için yeniden işe
koyulur. Kutsal meslektir öğretmenlik. Öğrencine çocuğundan çok değer verirsin
bazen çünkü sana verilen bir emanettir o. Öğrenciler öğretmenden ötürü sever
okulunu ve sınıfını. Anne ve baba şefkati verir öğretmen okulda öğrencilerine.
Bazen öyle alışırlar ki öğrencilerin sana dilleri sürçüp anne, baba dedikleri
olur öğretmenim demeleri gerekirken.
Peki ya
Türkiye’ de öğretmen olmak için neler yapmak gerekli? Öğretmen olma yolu uzun ve meşakkatli bir
yoldur. Bu yolda atlatman gereken birçok sınav vardır. Liseyi bitirince YGS ve
LYS. Ardından üniversite, vize ve finaller. Üniversite bittikten sonra KPSS ve
mülakat sınavları. Bitmedi, ardından 1 yıl boyunca aday öğretmenlik süreci
sonunda yazılı ve sözlü sınav. Bütün bunları geçtikten sonra asil bir öğretmen
oluyorsun kâğıt üzerinde. Önce atandığın yeri yadırgarsın. Zor şartlar altında
öğretmenlik yapmak zorundasındır. Belki bir dağ köyüdür belki de güvenliğin
tehlikededir. Uyum süreci de zor olabilir. Ama sabredersin ve öğrencilerine
sarılırsın, ailen olurlar. Öğretmenliği o zaman tatmaya başlarsın işte. Bence
öğretmenlik mesleği sahada öğrenilen ve 5 yıldan sonra esas amacını kavrayabildiğin
bir meslek. Tecrübeler önemli bu meslekte ve her tecrübe seni bir demir gibi işler.
Bu kadar zorluğun ardından insanın aklına şu
soru geliyor: Öğretmenlere değer veriliyor mu acaba? Kendi adıma konuşmam gerekirse
mesleğine ne kadar değer verirsen o kadar değer görürsün. Bence benim ne kadar
değer verdiğim önemli. Başkasının gözünde belki de çocuk bakıcısı oluyorumdur
belki de az çalışan bir işçi, bence aksine vatana millete hayırlı bireyler yetiştiremeye
çabalayan biridir öğretmen.
Çağımızda artık öğretmenlik
mesleği bilgiyi aktarmaktan ziyade bilgiyi buldurmaya ve öğrenmeye yardım eden
bir rehber konumunda. Fakat bu mesleğin rolleri ne denli değişse de
saygınlığını kaybettirmemek lazım. Son zamanlarda yapılan en güvenilir meslek
anketlerinde öğretmenlik mesleğinin 3. Sırada çıkması da toplumun öğretmenlere
hala güvendiğinin bir kanıtıdır. Sen öğretmen olarak sana güvenen ve sana
inanan insanlara rol model olmalısın. Bunu kavrayamayan ve öğretmenliği sadece
okul binasından girince başlatıp çıkınca bırakmayı düşünen kişilerin bu mesleği
yapmaması gerekir. Öğretmenlik okul zili çalınınca üstümüzden çıkarıp
asacağımız bir manto değil. Sosyal yaşantımızda da parmakla gösterildiğimiz bir
meslek. Mesleğin onuruna yakışır bir şekilde yaşamak da biz öğretmenlere
düşmektedir.
Ben bir sanatçıyım resim çizerim,
Öğrencilerim, tuvalimdeki renklerimdir benim.
Bazen bir mavi deniz olur, bazen bir damla güneş,
Hiçbirini incitmem hepsi değerlim.
Ben bir çiftçiyim fidanlarım var benim,
Fidanlar hassas olur kıymet veririm,
Bilgiyle besler sabırla bekler, severim,
Öğrencilerdir topladığım taze meyvelerim.